Asrın felaketini yerinde gözlemleyebilmek için Türkiye’ye gittim. Adana, İskenderun, Osmaniye ve Hatay’ ı görünce inanın diğer vilayetleri sonuna kadar görmeye
tahammül edemeyip geri döndüm. Bir düşman saldırısı olsa inanın belki bu kadar tahribat olmaz, bu kadar can kaybı 45 binler ile ifade edilmezdi.
Deprem bölgesini daha iyi gözlemleyebilmek için hareket etmeden önce Alman inşaat şirketlerinden tedarik ettiğim özel eldivenleri Almanya’nın değişik şehirlerinden Türkiye’ye ulaştır dım ve en son bölümünü de bizzat kendim Adana AFAD Deprem Koordine Merkezi’ne elden teslim ettim. Bölgedeki yıkımı anlayabilmek için gerçekten bölgeyi bizzat görmek gerek. Sözün bittiği ve insanlığın hakikaten mahvolduğu bir bölge konumuna gelmiş deprem şehirleri.
Özellikle kültürel yapı olarak binlerce yıldır Müslüman, Hristiyan ve Yahudilerin birlikte yaşadığı Antakya şehrinde cami, kilise ve sinagogların yerle bir olduğu bir depremin izlerini görmek benim için de gerçekten korkutu cu idi. Unesco’nun dünya kültür mirası olarak gördüğü şehir ne yazıkki artık yok. Ama inanıyorum ki Hatay insanı Hatay’da yaşamaya devam edecek.
Aileler dışarıda, ve geceleri eksi 3-5 derece olan şehir için acil yapılmalsı gereken çok iş var. Suçlu ve eksiği olanlar elbette hakim önüne çıkarılsın ama hızlı yapılması gereken konular var. Bölge için hemen düğmeye basılması gereken acil konuları not ederek Adana Valisi’ne ilettim. Deprem bölgesi için yapılması gerekenleri iki ayrı kategoride düşündüm;
Kısa vadede ciddi anlamda çadır ve nakit para ihtiyacı var. Köyde evi yıkılanlar şehre gelmek istemiyor ve çadır ihtiyacı acil. Öte yandan bir anda dükkanı yerle bir olan esnafın ailesini geçindirebilmek için maddi desteğe ihtiyacı var. Kiminin ineği, kiminin işyeri veya evi yok olmuş.
Köylerde yaşayanları yetkililer şehre getiremedikleri için geceleri çok soğuk olmasına rağmen herkes yıkılan evinin başında ümitsizce bir çadır bekliyor. İnsanımız elbette yardımsever, 5 kişinin barındığı evlerde 25 kişiyi görmem beni şok etti ama, depremin sonuçlarını hafifletme adına demans hastaları ve ailesi yok olan insanlar komşularına sığınmışlar. Köylülerin evi yıkılsa da başında beklemeye mecbur kalıyor. Elbette bu insanlara ıslanıp üşümemek için çadır ve günlük ihtiyaç için az da olsa maddi kaynak gereklidir.
Uzun vadede ise yıkılan çok sayıda okul için tamirat veya yeniden inşa için ciddi anlamda kaynak gerek. Okul deyip geçmeyin, başımıza gelenlerin önemli bir bölümü eksik eğitim ve idarecilerimizin eğitime verdikleri önemin lakaytlaşmasının da etkisi var. Çok sayıda anaokulu, ilkokul ve meslek okulu da yerle bir olmuş durumda. Bu okullara yapılacak destek öncelikle Türkiye’nin ve Türk Milleti’nin geleceği olacak. Alman eğitim sistemine hayran olan Türkler özlellike eğitime, okulların tamiratı ve inşasına yapılan yardımı unutmazlar.
İki Alman bakan depremin yıkıcı etkisini yerinde görmek adına Türkiye’ye geldiler. yüzlerindeki ifadeden de farkediyoruz ki, onlar da benim gibi bu kadar büyük bir coğrafyaya etkisi olan depremi hayallerinde farkedememişler. Bu depremin sonun da en büyük desteğin Almanya Türkleri’nden geldiğini ve Almanya Devletinden geleceğini tahmin ediyorum. Başbakan Olaf Scholz’un Türkçe mesajında söylediği “Gerçek dost kötü günde belli olur” şeklindeki Türk atasözünü Türkçe söyledikten sonra “Dostunuz olarak sizi zor gününüzde yalnız bırakmayacağız“ şeklindeki Almanca sözleri depremzedelerin acısını bir nebze de olsun hafifletti.
Çok iyi biliyorum ki Türk Milleti dünyada en çok Almanya’dan, Almanya Türkleri’nden yardım bekliyor. Çünkü Almanya'ya olan sevginin çok başka olduğunu iyi biliyorum. Şimdi tartışmalar ile vakit geçirecek değil, ülkemize yardım zamanı.
Bir tarihçi ve iki milletin ortak tarihini araştıran biri olarak “Türk-Alman Dostluğu’nun daha asırlarca eksilmeden devam edeceğini biliyorum. Yıkım gerçekten çok büyük ve deprem güzelim şehirleri yerle bir etmiş. Siyasete ise tek bir sözüm var, “İmar ve Deprem affı olmaz”.