Almanya, Fransa ve İtalya’nın Başbakanları Kiev’e bir moral ziyareti yaptılar. Elbette Rusyayı da kızdırmama ya dikkat ederek açıklamalarda bulundular. Ancak somut olarak Ukrayna’ya
“AB üyeliği” verilmesi için çalışacaklarını açıklayarak döndüler. Her üç lider "adaylık" statüsü verilmesini destekledik-lerini açıkladı. Almanya Başbakanı Scholz, Ukrayna’nın Avrupa ailesine ait olduğuna ilişkin net mesaj vermek için mevkidaşlarıyla Kiev’de bulunduğunu söyledi. Hatta Ukrayna ve Moldova’ ya AB üyeliği için adaylık statüsü verilmesini savunan Scholz, “Almanya, Ukrayna lehine olumlu bir karardan yana. Bu aynı zamanda Moldova için de geçerlidir” dedi.
AB’ye üye olmak isteyen Batı Balkan ülkelerini işaret eden Scholz, “Batı Balkan ülkelerine verdiğimiz sözü yerine getirmemiz Avrupa'nın inandırıcılık meselesidir” değerlendirmesinde bulunurken, aslında AB’nin söz verdiklerinden istediklerini yerine getirip istemediklerini tozlu raflara kaldırabileceğini ortaya koyuyor. Aynı AB’nin, hatta Almanya’nın ve dahi SPD’li Şansölye Gerhard Schröder’in Türkiye için verdiği sözler şimdiki Alman yönetimini anlaşılan pek ilgilendirmiyor.
Şansölye Scholz, AB’ye katılım için tüm adayların yerine getirmesi gereken net kriterlerin bulunduğunu anımsatsa da, Putin bastırınca AB’nin siyasi değerler borsası da alt üst oldu. Birçok ülkeye artık AB üyeliği AB liderleri tarafından teklif veya tavsiye edilmeye başladı. AB’nin lider ülkeleri Brexit sonrası üye sayısını artırarak güç olabilmenin pek de kolay olmadığını artık görmeye başladı-lar. Uluslararası siyasetin bilinen gerçeklerinden olan askeri gücün kadar sözün olur gerçeği AB’nin sanayi ülkelerinin de bu krizde anladıkları bir gerçek olarak ortaya çıktı.
AB ülkeleri uzunca bir süre daha ABD’nin kontrolündeki NATO şemsiyesi altında yaşamaya devam edecekler. Güvenlik ile zenginliğin tek elde toplanması halinde siyasi ağırlığın olabileceğini AB liderliği farkederken, hızlı bir şekilde Ukrayna’ya “bize gel” teklifi götürdüler. Brüksel ile Kiev arasında her ne kadar çok önceleri böyle bir görüşmeler olduysa da, Rus saldırısı sonrası herkes duvarını yeniden tahkim edip savunma bütçelerini yeniden hesaplamaya koyuldu. AB üyeliği için herkesin önüne değişik kriterler koyan Almanya-Fransa ikilisi, bu sefer hızlı bir şekilde çok sayıda Avrupa ülkesine teklif etmeye başladıar.
Ukrayna - Rusya krizi Avrupa’nın yeniden yapılanması için milat görüntüsü verse de, yeni dönemde Ûngilteresiz bir Avrupa’nın kendi içinde ABD hegomanyasına boyun eğmelerinin yolunu açmış görünüyor. Bundan sonra paranın ve gücün babası ABD yeni dönemde dikte edecek ve diğer ülkelerden isteyecektir. Türkiye gibi sistemin dışında oynamak isteyen, sizden şu silahlar dışında birşey almam ve etrafımdaki kurulu düzenleri değiştirmek isterken bana da sorulması gerek diyen ülkeler, yeni dönemin yeni sisteminde kara kedi ilan edileceklerdir. Türkiye’nin oynadığı rolü hangi Avrupa ülkesi izlese aynı muameleye maruz kalacak ve demokrasi suçlusu ilan edilecektir.
AB liderliğini elinde bulunduran Almanya - Fransa ikilisi Ukrayna’yı yanına almak için adeta rica ederken Chirac - Schröder ikilisinin “Türkiye Avrupa’nın en önemli parçasıdır” sözlerini unutmuş görünüyorlar. Geçmiş 10 yılda adeta mülteci deposuna dönen ve 100 milyar Euro civarında harcama yapan Türkiye’ye balkan ülkeleri kadar değer verilmediğini farkediyoruz. Türkiye frenleyerek Avrupa’ya mülteci akınını durdurmasa, en az 10 ülkede iktidarlar değişirdi diyen Angela Merkel’in vizyonu şu anki AB liderliğinde maalesef yoktur. Ûkinci sınıf bir üyelik almak için kapı önünde 60 yıldır bekletilen Türkiye’den önce Moldavya, hatta Gürcistan üye olursa bu yazıdaki öngörü ve eleştiriler daha iyi anlaşılacaktır. Sürekli Türkiye’ye “Komşuların ile sorunlarını hallette gel” diyenler sorunlu Hırvatistan, Kıbrıs Rum kesimi, Yunanistan ve benzeri ülkeleri üye yaparak kendilerini siyasi anlamda hep yalanlayarak geldiler. Demekki söz verilse bile Avrupa’nın bunu tutmayacağını her zaman düşünmek gerek. AB Üyeliği ve Avrupa’nın siyaseti böyle birşey.