Tarihin en eski çağlarından beri her millet göç tecrübesi yaşamıştır. Hareketli bir topluluk olan göçmenlerin bazıları bir süre sonra geri dönse de, uzaklarda yaşamaya devam edenler
ülkelerinden getirdikleri kültürel değerleri yeni yurtta binbir emekler vererek yaşatmaya devam etmişlerdir. Yeni yurdun yeni yerlileri pek hoş karşılamasalar da, göçmenlerin getirdikleri kültürel değerler kısmen de olsa zamanla çeşitlilik olarak algılanılmaya başlanılacaktır. Ciddi bir tarihsel dönüşüm süreci gerektiren entegrasyon prozesleri içerisinde yeni ülkeye uyum sağlayan göçmenler, kendi değer yargılarından bazılarını evinin içinde yaşayarak yeni vatanda bir diaspora toplumu olmayı başaracaktır. Kültürel korumacılık ileri boyutlarda olmaz ise diyaspora kendi dinamikleri ile gelişecektir.
Göçlerin beraberinde getirdiği anılar, kültür, sevinç ve ağıtlar gelinen üke için devasa bir zenginliktir. Bir müddet sonra sadece belleklerde sözel hikayeler olarak devam edip, yeni ülkenin edebiyat raflarında kendine yer bulabilecektir. Coğrafya ile sınırlanamayan göçmenlerin yeni yurttaki uyum sorunu, yeni vatana merhaba deyiş ile başlar. Tarih sürekli kendini tekrarlıyor, yapılar yıkılıp tamir ediliyor, fakat insan değişime ayak uydurabildiği öl-çüde hayata adapte olabiliyor. Göçmenlerin yeni vatana adaptasyonu uzun sürüyor, ancak süreç hiç unutulmuyor. Aidiyet duygularının sesi olan satırlar arasındaki kültür ise insanlığın ortak mirası olarak tarihin kayıt defterlerine yazılıyor. 60’lı yılların başında sanayi ülkesi Almanya’ya işgücü olarak gelen Türklerin kültürel değerlerindeki aşınmalar kültür tarihinin kayıp sayfalarına maalesef çoktan yazılmıştır.
Diaspora değişik milletlerin kültürlerinde değişik anlamlar ifade ediyor. “Saçılma”, “Tohum saçma”, “Zerreler halinde Dağılma” gibi anlamlar yükleniyor. Ermeniler bu kelimeyi vatanından sürgün şeklinde anlamlandırırken, Yahudiler vatanını dünyanın her yerinde savunan gruplar olarak tarif ediyorlar. Bazı tarif değişik likleri olsa da, ortak özellik olarak bütünden ayrılma, parçadan kopma, veya nerede yaşarsa yaşasın bir gün geri dönme hayalini canlı tutmak anlamlarını ihtiva ediyor. Bütün kültürlerde diasporalar büyük parçanın özelliğini, bütünün çizgilerini taşıyarak bir hayat sürenlerdir. Diaspora, anavatanlarından ayrılıp uzaklarda nesiller boyu yaşayarak, anavatanı ile maddi ve manevi bağını koparmayan etnik grupları tanımlayan bir terimdir. Milletlerin asırlar öncesi dağılmaları veya yerlerinden kovulmaları olarak kullanılırken, ekenomik göçler sonucu ülkesinden ayrılıp uzak-larda yaşayan milletlerin parçası da diaspora olarak adlandırılmaktadır.
Kendi ülkesinden getirdiği kültürel değerlerden kopmayan diasporalar içerisinde önemli bir yere sahip olan Almanya Türkleri, Türk-Alman Ortak Kültür ve Tarihi‘nin bir çok renk ve çizgilerini taşıyarak iki ülke arasındaki homojen bir topluluk olarak ortaya çıkmıştır. Almanya’da Almanlar gibi dakik yaşamanın verdiği avantaja, Türkiye’ den getirdiği Türk samimiyet ve misafirseverliğini ekleyen Almanya Türk Diasporası, zaman zaman her iki ülkenin istek ve yönlendirmelere karşı durabilmeyi de başarabilmiştir.
Diaspora Türkleri uzun yıllar Almanya’nın Yabancıları (Ausländer), Türkiye’nin Almanya’lıları (Almancılar) olarak adlandırılmışlardır. Her iki ülkedeki bu bakış açıları bile Almanya Türk Diasporasının hem iki ülke ile benzerlikler gösterdiği, hemde her iki taraftan bazı yönleri ile ayrı özelliklere sahip olduğunu işaret etmektedir. Bu özellikleri dolayısı ile Almanya’daki İntegrasyon – Asimilasyon konulu uç tartışmalar hep Türk Diasporası üzerinden ölçülendirilmiştir.
Türkiye ve Almanya arasındaki uyum sürecinde ağır eleşletirilere maruz kalan Türk Toplumu’nun iki ülke arasındaki ilişklilerinin günahını çeken grup olmaması için öncelikle durduğu yeri iyi konumlaması gerekmektedir. Almanya’da Türkiye siyaseti yapmak, öncelikle Alman siyasetinden uzak kalmaktır. Diaspora için Almanya’da esas olan, Alman siyasetinde yer almaktır.