Biz Türkler elmalar ile armutları birbirine karıştırdığımız gibi maalesef cumhuriyetin mana ve kavramını da bilmem nerelere kadar çekip sündürerek, ama mutlaka bir siyasi dil ile ortaya koymaya
çalışan bir millet konumuna geldik. Cumhuriyeti kutlar iken birşeyler ima eden, cumhuriyeti anlatırken birini karalamaya çalışan veya cumhuriyete bir mana ve önlem vermeden önce kendimize rakip gördüklerimizi hiç olmaz ise biraz karalamaya çalışan biri konumuna düştük maalesef. Oysa cumhuriyet herşeyden önce birbirine saygı, karşı tarafı anlamak ve çoğulcu fikirleri birarada harmanlayarak orta yolu bulmak demektir. Cumuhuriyetin tarifini bu çizdiğim çerçevelerin dışında arayanlar kızmasınlar ama mutlaka kendi kafalarındakini orta yere “Cumhuriyet Tarifi” olarak kabul ettirmek isteyenlerdir. Oysa bir sevgi ve ortak yaşam projesi olan cumhuriyet kültür dünyamızın temelinde sevelim, sevilelim. Dünya kimseye kalmaz diyen gönül erlerinin rejimidir bize göre.
Felsefeciler cumhuriyeti monarşi ve oligarşi kavramlarının karşıtı serbest bir yönetim biçimi olarak tarif ederler. Çünkü Cumhuriyet yönetim biçiminde egemenlik hakkı belli bir kişi veya aileye ait değildir. Cumhuriyet, hükümet ya da devlet başkanının belli bir süre için ve önceden belirlenmiş yetkilerle ve halk tarafından demokratik yöntemlerle seçildiği bir yönetim biçimidir. Ancak cumhuriyet ortak toplumsal kültürün bir parçası ve milletin değer yargılarının tolamının sevgi ortalamasıdır. Cumhuriyeti tam olarak anlayamayanlar kafalarındaki karışık ve örümcek değer yargılarını ortaya atarak, toplumu dalgalandırıp “Şimdi ne olacak bakalım, biraz seyredelim” diyenlerdir.
Cumhuriyet, ulusun egemenliğini kendi elinde tuttuğu ve bunu belirli süreler için seçtiği milletvekilleri aracılığıyla kullandığı devlet biçimidir. Cumhuriyet aynı zamanda kişilerin de birey olarak bağımsızlaştığı ve özgürleştiği bir rejimdir. Cumhuriyet rejiminde hiç kimse "tebaa ya da köle" değil, eşit haklara sahip vatandaş ya da yurttaştır. Cumhuriyet rejiminde çoğunluk esastır, ama esas olan azınlık, hatta tek başına bir kişi bile olsa onlara da saygı temelinde davranılmasını gerektiren devasa bir insan hakları yönetimidir. Toplumsal yaşama katılmak için çoğunluk olmadan, azınlık bile olsa söz hakki olan, ama en sonunda ciddi bir değer yargısı ile ben de bu toplumun parçasıyım diyebilenlerin katılımcı irade koyduğu yönetim şeklidir.
Hepimiz milli konularda anlaşabiliriz, ancak birisine sen sus diyebiliyorsak o zaman cumuhuriyeti yaralamış oluruz. Cumhuriyette birini yargılama ve suçlama hakkımız yoktur. Bunu yasalar bağımsız mahkemelere vermiştir. Suçlama, yargılam ve mahkum etme sadece mahkemelere aittir. Bunlar Cumhuriyetin alt başlıkları ve bu yönetim biçiminin hayatımızı şekillendiren önemli yanlarıdır. Bunları tam olarak anlayıp kabullenmeden bizim de cumhuriyetin nimetlerini, özelliklerini, güzelliklerini yükümlülüklerimizi de anlayamadığımız anlamına gelir.
Milli konularda mutlaka hepimiz duyarlıyız, ama esas olan en yakınımızdaki tanıdık, dost, arkadaş ve hemşerilerimize ne kadar saygılıyız? İşe buradan başlayarak nefsimizi hizaya çekerek fikir dünyamızın ve kalbimizin teraziye koyulmasını sağlamalıyız. Başarılı toplumların içinden çıkanların en sağlam bireyler olduğunu kabullenmek için işe öncelikle kendimizden başlamalıyız. IKG- Kültür, Tarih ve Entegrasyon Araştırmaları Enstitüsü olarak Almanya’da yaşayan tüm vatandaşlarımızın sorunlarının çözü müne omuz vermeyi kendi nefsimize bir borç okarak yüklüyoruz. 100. yılına doğru adım attığımız şu günlerde Türkiye kökenli tüm vatandaşlarımızı kucaklıyor, onların aile ve toplumsal yaşan tıları için çok önemli çözüm önerileri üretmeye çalışıyoruz. Bir asır önce kurulup hayata geçirilen cumhuriyetin binlerce yıl dünya tarihinde yerini alabilmesi için bir nefer olarak çalışacağız. Hep beraber ve omuz omuza.