Türkiye ile Almanya arasındaki ilişkilerin 15 Temmuz darbe denemesinden beri eskisi gibi olmadığı biliniyor. Türkiye’den çok sayıda mültecinin Almanya’ya gelmesi,
bunların önemli bir bölümünün de Türkiye’de aranan isimler olması iki ülke ilişkilerini bir müddet daha etkileyeceği gerçektir. Aradan geçen yedi yıl sonunda her iki taraf da anlaşamadıkları konuları değil, anlaşıp karşı tarafın da kabulleneceği dosyaları masaya getirmeyi öğrendiler. Türkiye 5 – 6 yıl öncesi gibi Almanya’ya kaçanları geri istemeyi daha sessiz yapar oldu. Daha doğrusu Almanya ile itişip kakışmanın doğurduğu sonuçların da bedelini farketti. Almanya ise, Türkiye’nin batı karşısında eskisi gibi suskun ve kabullen bir politika yerine Ortadoğu coğrafyası ve kendi siyaseti ile ilgili kararları kendi başına alabilecek kabiliyette bir Türkiye’ye alıştı.
Ekim ayı başından beri devam eden İsrail-Filistin anlaşmazlığı konusunda iki ülkenin görüşleri birbirine oldukça uzak olsa da Türkiye ve Almanya birbirlerini dikkatlice dinleyip kendi-lerince yorumlayıp kendi politikalarını oluşturmaya çalışı yorlar. Öncelikle Almanya tarafında, Türkiye’nin İsrail saldırılarına karşı tutumu net olarak anlaşılmış oldu. Erdoğan’ın Berlin’de Şansölye Scholz’un yanında yaptığı açıklamalar sonrası anlaşılmayacak bir konu da kalmadı. Ayrıca Almanya, İsrail-Filistin sorunun geldiği noktada Türkiye’yi çok iyi anladı ve Türkiye’nin almak istediği bir dizi savaşı önleyici tedbirin, ateşkes sonrası kendisinin alabileceği inisiyatiflere yakın olduğunu da fark etti. Türkiye’nin bölgesel aktörlüğünü en iyi bilen ülkelerden biri olan Almanya, saldırılar durduğunda Türkiye’nin de masada olmasını mutlaka iste-yecektir.
Türkiye ise Almanya’nın durumunu bir çok yönü ile daha iyi anlamış durumda. Ancak bir defa dile getirilen İkinci Dünya Savaşı’ndaki acı hatıralar bundan sonra tekrarlanmaz ise çok iyi olur. Türkiye-Almanya ikilisi ateşkes sonrası dönemde yeniden yapılanma ve enkazın kaldırılıp Bağımsız Filistin Devleti’nin varlığının devamında rol almaları kuvvetle muhtemel iki önemli ülkedir.
Erdoğan’ın son Almanya gezisinde her iki tarafın ilişkilerin güçlü ve sağlam temelinden bahsetmesi, “Biz artık küçük eleştirilerde alevlenerek ilişkilerin yara almasına fırsat vermeyiz“ manası çıkarılmalıdır. İsrail’i sert şekilde eleştiren Ankara ile, İsrail’e koşulsuz destek veren Berlin’in pozisyonu net olarak anlaşıldığı için İsrail saldırıları nedeni ile hiç bir zaman ili‚kiler yara almayacaktır. Saldırıların Türkiye ve Almanya’yı yakın gelecek te tekrar biraraya getirip diplomatik kanalları ise en üst düzeyde daha çok meşgul edeceği kesindir.
Almanya, bir İslam ve bölge ülkesi olarak Türkiye’nin sert eleştirilerini bir çok ülkeden çok daha iyi anlamış durumdadır. Ancak bir çatışma bölgesinde barış olması isteniyorsa burada her iki tarafın da istekli olması gerekir. Bölgenin tarihini bilen Almanya ile, İsrail yayılmacılığına BM kürsüsünde haritalı eleştiri getiren Türkiye çok önceden kararlaştırılmış bir zirveyi gerçekleştirdiler. Berlin zirvesinde Ortadoğu gündemi en çok öne çıkan konu oldu. Maalesef bölgedeki insiyatifin şu an ABD-İngiltere-İsrail üçgeni tarafından bloke edilmesi her iki ülkeye de sadece dikkatli açıklamalar dışında bir alan bırakmamaktadır. ABD’nin son vetosu her iki ülke basınında oldukça geniş şekilde yer alması ise, Almanya ve Türkiye kamuoylarının duyarlı ve ciddiyetle takip ettiklerini işaret ediyor.
Türkiye ve Almanya arasında görüşülerek karar bağlanabilecek ve daha sık görüşmeyi gerektiren konular oldukça fazla. AB ile ilişkileri minimize etmeyi hiç bir zaman düşünmeyen bir Türkiye açısından en çok görüşülmesi gereken ülke Almanya’dır. Gümrük Birliği‘nin tekrar aktüalize edilmesi, göçmenler konusunda yeni düzenlemeler, vizenin kaldırılması ve ticaretin artırılmasının en önemli başlıklar olduğunu diplomatik heyetlerin daha çok artmasından farkediyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son Almanya gezisi İsrail – Filistin anlaşmazlığı öne çıksa da, heyetlerin yukarıdaki başlık larda mesafe almak adına sürekli çalıştıkları farkediliyor. Erdoğan’ın bu başkanlık döneminde Türk-Alman İlişkileri’nin daha da gelişeceği bir gerçektir. Bu açıdan her iki ülke de şanslıdır ancak, Ankara - Berlin arasındaki ilişkilerin üçüncül uluslararası güçlerin sürekli yakın takibinde olduğu hiç bir zaman unutulmamalıdır.