Faaliyetler

Kıbrıs Davası İçinde 50 Yıl

Kıbrıs Davası İçinde 50 Yıl

16 Eylül - Tarih Vesikası - Würzburg

50 yıllık Kıbrıs ile ilgili hatıralarımı paylaşmak istedim sizinle. Yarım asır önce başlayan anılarımın üzerine, hâlâ devam eden dostluklar kurup, fikir anlamında kendilerinin "Kıbrıs" konulu makalelerinden faydalandığım arkadaşlarıma kadar uzanan bir dostluk tarihini de sizinle paylaşmak istedim. Değişmeyen fikir çizgilerim ile bozulmayan millî duruşumu etkileyen hatıralarda, bir dönemin önemli isimlerini de bu yazının içinde görüp, tarihe şahitlik etmenin ne kadar önemli olduğunu da sizinle paylaşacağım.

 

"20 Temmuz Kıbrıs Barış Harekâtı" sırasında 14 yaşındaydım. İlk defa bir savaş görüyor, uçakların Adana İncirlik Askerî Havalimanı'ndan havalanarak Kıbrıs yönüne süzülmesini hem gurur hem de ilgiyle izliyorduk. Türkiye, "Barış" adı altında bir askerî harekât gerçekleştiriyordu ve bu konu, bütün dünya medyasının ilgisini çekiyordu.

 

Savaşın geleceği belliydi. Çünkü 18 Temmuz gününden itibaren akşamları şehirler karanlığa büründürülüyor ve trafiğe çıkması mecburi olan araçların hızı 20’ye düşürülerek ışıkları kırmızı kâğıtlarla kapatılıyordu. 20 Temmuz sabahı başlayan uçuşların gece yarısı başladığını biz sonradan öğrendik. Herkes transistörlü radyosuyla olan biteni takip ediyor ve Bayrak Radyosu’na ulaşmaya çalışıyorduk. Türkleri provoke eden Rumların kontrolündeki radyo ise Türk Ordusu tarafından çıkartmanın ilk saatlerinde susturulmuştu.

 

Öğleden sonra Karşıyaka Mahallesi'nden çok sayıda genç, "Bizi de askere alın" sloganlarıyla askerlik şubesine yürüyorduk. Abimin de organizatörlerinden biri olduğu kalabalığın en önünde Davulcular Derneği başkanı Kara Budak ve Zurnacı Yamtar, kahramanlık türküleri eşliğinde Askerlik Şubesine ulaştık. Şube başkanı Yüzbaşı bize yaptığı konuşmada "Askerimiz çok, size teşekkür ediyoruz" dedi.

 

Esir olan Rum askerlerinin gözleri bağlı olarak Adana’ya getirildiğini söylediklerinde, onları görmek bizim için yarı oyun, yarı tarih dersiydi. Kışlanın önüne gittiğimizde askerî kamyonların kapakları açılıp uzun ağaçlar koyularak esirler kamyondan indiriliyordu. Biz ise alkışlıyorduk.

 

Ardından ‘Ayşe tatile çıktı’ ve ikinci harekât başladı. Güneyde kalan Türklerden 10 bin kişi, İngiliz Askerî üssü Dikelya’dan Adana’ya getirildi. 450 mağdur, Adana Endüstri Meslek Lisesi’ne yerleştirildi. Rahmetli Rauf Denktaş, onları ziyaret ettiğinde her birine birer bayrak

hediyesi organizasyonu yaptığımda 15 yaşlarındaydım. Ancak neyin ne anlama geldiğini biliyor, ne yaparsam sonucu ne olur fark edebiliyordum.

 

Kendi sınırlarını çizen Türkler "Kıbrıs Türk Federe Devleti"ni kurdular. Rumların federasyona yanaşmadıkları anlaşılınca, 15 Kasım 1983'te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ilan edildi. ARD ve ZDF kanalları, 17.00 haber kuşağında bu haberi ilk sırada verdi. Ertesi gün, 155 imzayı Almanya’daki arkadaşlarımdan toplayarak Rauf Denktaş’a destek mesajı gönderdim. Postaneden kendisine ulaştıracağım zarfa “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” ibaresini Almanca, İngilizce ve Türkçe olarak yazdım. Postanedeki bayan görevli “Böyle bir ülke yok” dedi. "Var ama siz duymadınız" dedim. Bizim diyaloğumuzu duyan biri geldi ve "En uzak mesafeyi alıp zarfa kabul edelim" dedi. Bir hayalin sevincini, 155 isimsiz Kıbrıs sevdalısının imzasıyla Alman postanesinden Kıbrıs Türklerinin temsilcilerine göndermiş oldum.

 

Aylar sonra bana Kıbrıs’tan bir mektup geldi. Gönderen Rauf Denktaş idi. Yazdığı aynen şöyleydi: “Sayın Latif Çelik, hayatımın en güzel duygularını yaşattınız. Sizi tebrik ediyor, gözlerinizden öpüyorum. Kıbrıs’taki haklarımızı siz savunacaksınız, sizden sonrakiler, ondan sonrakiler şeklinde Kıbrıs Türklüğünün hakkı ve hukukunu bizim milletimiz savunmaya devam edecektir. Gençlik Kolları kuruldu ve sizin gibi Kıbrıs dışındaki arkadaşlarımızla bundan sonra Mağusa milletvekilimiz Dr. Ata Atun ilgilenecek.” Denktaş’ın bu ilk mektubu hâlâ arşivlerim arasındadır.

 

Yıl 2007. Münih'te BATTAM adlı kuruluş, Ege ve Kıbrıs’taki Türklerin hakkını savunan bir sempozyum düzenlemişti. Bir arkadaşımın daveti üzerine katılımcıları incelerken, Denktaş’ın bahsettiği Prof. Ata Atun’un ismini gördüm. Sempozyum kürsüsüne çıktığımda, 1983 yılında rahmetli Denktaş’ın bana yazdığı mektuptan bahsettim. Ata Atun Hoca çok duygulandı ve orada tanıştım ilk defa. Kendisi Kıbrıs Türklerinin hakkını savunurken, biz de onun kaleminden çıkan bilimsel açıklamaları medyaya taşıyarak Avrupalı Türkleri bilgilendirmeye devam ediyoruz. Çünkü tarihçinin tarihe borcu vardır.

 

Diğer Haberler